23 Temmuz 2013 Salı

La Habitacion De Fermat / Fermat's Room / Kapan

Orijinal ismiyle “La Habitacion De Fermat” İngilizceye “Fermat’s Room” Türkçe’ye ise “Kapan” olarak çevrilmiş. İspanyolca orijinalinden İngilizce alt yazılı olarak izlemek istediğim filmi teknik sebeplerden dolayı Türkçe dublajlı izlemek zorunda kaldım. Başta böylesi daha iyi olur çok fazla matematiksel-teknik konuşurlarsa alt yazıyı yakalayamayabilirim diye düşünmüştüm ama beklediğim kadar karmaşık bir söz dizimleri yoktu. Filmin genel özetini her yerde bulabilirsiniz, 4 tane matematikçi bir odanın –hatta bir tuzağın- içinde ve buradan kurtulmak için bazı problemleri çözmeleri gerekiyor.

Dikkat! Afişten sonrası spoiler!



Buradan sonrası Spoiler!

Öncelikle belirtmem gerekir ki sorulan sorular öyle beklediğim kadar zekice değildi. İlk başta 4 matematikçiyi ölçmek için sorulan bir sıralama sorusunun “alfabetik sıra” çıkması ilginçti ama Türkçe dublajın gazabına uğradığım için bu şifreyi çözemedim haliyle. (Sıralama 5-4-2-9-8-6-7-3-1 yani cinco-cuarto-dos-nueve-ocho-seis-siete-tres-uno şeklindeydi. Türkçe olsaydı 6-1-5-9-4-2-8-3-7 yani altı-bir-beş-dokuz-dört-iki-sekiz-üç-yedi olmalıydı. Özellikle yazdım dizi aklımızda olsun azıcık belki bi yerde karşımıza çıkar tanırız J )

4lü ekibimiz odanın içindeyken cep bilgisayarı vasıtasıyla onlara sorulan soruların çoğu ilkokuldan beri boş derslerde ya da serbest etkinlikvari derslerde öğretmenler tarafından öğrencilere yöneltilen hatta daha kişisel bir değerlendirmeyle amcamın ben küçükken bayramlarda muhabbet olsun diye bana sorduğu ve artık benim ezbere bildiğim sorulardandı. Odanın içindeki ampülü hangi anahtarın yaktığı, öğretmenin çocuklarının yaşları, kum saatlerinden zaman hesabı, doğrucu ve yalancı köyün insanları hep bilindik sorulardı. İlk soru yani şeker sorusunu daha önce aynı şekilde duymamıştım ama farklı versiyonlarını pek çok gazetenin Pazar bulmaca ekinin zeka soruları kısmında bulabilirsiniz.

Geriye –yanılmıyorsam- tek bir soru kaldı. 1 ve 0 lardan oluşan 169 sayılık bir dizinin ne anlama geldiği. Sayıların 1 ve 0 olması bana hakkında hiçbir şey bilmediğim bilgisayar programlama dilini hatırlattı-bildiğim tek şey 1 ve 0ların kullanıldığı. Muhtemelen onunla alakalıdır derken domino taşlarıyla olay çözüldü. Sanırım gerçekten de onunla alakalıydı yani eğer yanlış hatırlamıyorsam bilgisayardaki resimlerin de 1 ve 0dan oluştuğunu duymuştum. O da sadece 2 karakterden oluşan bir kafatasıydı. Sanırım diğerleri arasında en ilginç soru buydu.

Soruları bu kadar küçümsedikten sonra itiraf etmeliyim ki filmde benim için karanlık kalan epey nokta oldu. Her filmden sonra yaşarım bunu. Yönetmen eğer filmdeki her noktayı net bir şekilde suratıma çarpmamışsa –ki genelde çarpmazlar-  benim için o film anlaşılamaz. Yani ben bir şeyler anlarım ama gerçekten yönetmen benim onu mu anlamamı istedi bir türlü emin olamam. Mesela Pascalın o odada olmasının sebebi neydi? İlk başta kendisinin kurban olduğunu düşündü ama bunu ona düşündüren Fermatın ceketini odada unutmasıyla düşen cüzdanın içindekilerdi. Ki sonradan anladığımız kadarıyla Fermat ceketini bilerek düşürmemişti,zaten onun olayla bir ilgisi de yoktu, sadece kurbandı. Yani Pascalın o odada olma sebebi odadaki herkesi kendisinin kurban olduğuna dair inandırması olamaz. Ya da cüzdan olayından başka ipuçları ile de odadakiler aynı sonuca ulaşabilirler miydi? Emin değilim.

Diğer bir nokta ise Fermat(gerçek Fermat)ın planının tam olarak ne olduğu. Filmin sonunda tüm hikayeyi öğrenip Fermatın neden onları öldürmeye çalıştığını anlıyoruz. Hatta kendine kaçmak için bir delik de yapmış. Eğer genç adam tarafından etkisiz hale getirilmeseydi muhtemelen kaçarak kurtulacaktı. Fakat buradaki karanlık nokta Fermatın genç adamın teoremi çözmediğini bilip bilmediğiydi. Belki de tek isteği onu ölümle korkutarak bunu itiraf ettirmekti.


Aslında aklıma takılan küçük bazı noktalar daha var ama uzatmak istemiyorum artık. Her şeye rağmen izlenesi bir film!

18 Haziran 2013 Salı

#duranadam

#duranadam bir anda gündem oldu. Bazı hassasiyeti yüksek kişilerin "bu eylem tek başına yapılırsa anlamlı" uyarılarına aldırmadan insanlar #duranadamın arkasında sıraya girdi.

Peki ne farkları kaldı AKP'ye oy veren "koyun"lardan?



16 Haziran 2013 Pazar

Bol bol boş vakti olunca, durup bol bol düşünüyor insan. Atılan tweetler, yapılan haberler, yazılan yazılar… Her şeyi okuyup kendince yorumlar yapmaya başlıyor. Sonra kendi de yorumlar yapmak istiyor. Birilerini haklı, birilerini haksız bulmak; birilerini yüceltirken diğerlerini alçaltmak, yerin dibine sokmak…

 Böyle oluyor çünkü hep; sadece siyah ve beyaz varmış gibi. Herkes beyaz ama karşıdaki siyahmış gibi. Oysa hayatta griler de var. Bazen beyaz zannettiğiniz kendiniz bazen de siyah zannettiğiniz karşınızdaki gri olabilir. Durup düşünmek gerekirken “gri” ihtimalleri de peşin hükümlü olmak daha kolay geliyor insanlara. Tek bir pencereden bakıp, tek doğru varmış gibi gören. Herkes her yaptığını doğru meşru görüyor. Herkes kendince mantıklı, dürüst, güvenilir. Herkes güzel bir Türkiye'de yaşamak için çalışıyor.

 Peki amaç ortaksa niye anlaşamıyor bu insanlar?

Çünkü o insanlar mantıklarını bir kenara bırakıyorlar, en mantıklı düşündüklerini zannettikleri anlarda bile. Yıllarca özgürlüğümüz kısıtlanıyor diye haykırışlarını duyurmaya çalışanlar şimdi başkalarının özgürlük çağrısını duymuyor. Ve her şeye herkese özgürlük istediklerini savunan insanlar sadece kendilerine az çok mantıklı gelen –ama desteklemedikleri- düşüncelere özgürlük tanıyor. Bu kadar çelişkinin olduğu bir ortamda sağlıklı düşünen insanların varlığından söz edilebilir mi?

Vakti zamanında “taraf olmayan bertaraf olur” demişti birisi. Şimdi onun karşısında yer aldığını söyleyen insanlar bile bununla hemfikir gibi herkesi taraf etme eğiliminde. Kendisinden olmayanlar; koyun, aptal, makarna ve kömüre kanan kör cahil yobazlar. Demokrasi isteyen bu insanlar “dağdaki çobanla benim oyum bir mi” diyen şahsın tam karşısında yer alması gerekirken tıpkı onun zihniyeti ile hareket edip kendileri gibi düşünmeyen insanların demokraside yeri yokmuş gibi davranıyorlar. Üstelik yüzde elli oy alan başbakanı sadece ülkenin yarısının başbakanı olmakla suçlarken.

Öte yandan bir kesim de intikam peşinde. Yıllar boyunca çevrede kalmış kesimin şimdi merkez rolünü oynamasının getirdiği bir sonuçla. Kendilerince doğru olduğuna inandıkları değerlerini eski merkezin elinden kurtarmış ve  “kendi” insanlarını özgürlüğe kavuşturmuşken, şimdi kendi çektikleri “zulmü” diğerlerine yaşatma peşinde. Üstelik insanların yaşama hakkını bile hiçe sayarak.


Düşününce yazacak çok şey buluyor insan. Çünkü düşüncenin sonu yok. Yine olmadı, yine beceremedim taraf olmayı. Ne demokrasi, özgürlük diyen ve darbe çağrısı yapan insanları samimi bulurum; ne de sorumlu olduğu insanların canlarına kastedecek kadar gözü dönmüş bir insanı…

Esenlikle...